BAŞBAKAN HALKA YALAN SÖYLEDİ...
Sonunda İstanbul Valisi
Başbakan'ın yalan söylediğini açıkladı;
"ELİMİZDE GÖRÜNTÜ VE KANIT YOK"
Başbakan'ın yalan söylediğini açıkladı;
"ELİMİZDE GÖRÜNTÜ VE KANIT YOK"
İstanbul Valisi Kabataş efsanesini yerler bir etti,
ne demişti Tayyip;
Kuzey Afrika gezisinin ardından otobüsün üzerinde,
canlı yayında açıkladı, her mikrofonu eline aldığında
Kabataş provokasyonunu diline doladı,
işte şapka düştü kel göründü;
Evet Vali Başbakanın yalanını yüzüne çarptı adeta;
Peki bir de bu görüntüleri izlediklerini iddia edenler vardı,
Hürriyet'in kendisine otosansür uyguladığını
itiraf etmeyi erdem sanan yazarı İsmet Berkan
"Ben o videoyu gördüm" diyordu...
İsmet zaten inanmaya hazır, onu da bir güzel keklemişler,
ama Vali Mutlu, Başbakanla birlikte AKP ile ilişkilerini
sürekli iyi tutmaya çalışan İsmet Berkan'ı da madara etti..
Peki biz ne demiştik, Böylesine iğrenç bir olayın Kabataş'ta yaşanması
büyük rezaletti, nasıl olur da o kadar insan arasında bir görgü tanığı çıkmazdı,
nasıl olur da Kabataş'taki onlarca mobese ve güvenlik kamerasında
tek kare olsun görüntü kaydı bulunamazdı, belki bir taciz olabilirdi
ama olayın anlatıldığı boyutlar çok inandırıcı değildi,
küçük bir araştırmayla da bu ortaya çıkmıştı, Vali de bizi doğruladı...
işte rezaletin son perdesi, ne demişsek o...
İşte başından sonuna olayın öyküsü
Başbakanın yakını olduğun söylediği ailenin hassasiyetlerini umursamadan istismar ettiği,
gazeteci olduğunu söyleyen bir kadının allayıp pulladığı, hiç bir kanıt, tanık, eşgal ve mobese görüntüsünün olmadığı bir olayın iç yüzünü yazdım.
Sonrasında bu olaya; gazeteceliği biriyle röportaj yapmak sanan
iki popüler kadın gazetecinin rezaletleri de eklenince
basının nasıl soysuzlaştığının yeni bir öyküsü çıktı ortaya....
Başbakan, Kuzey Afrika gezisinden döndüğü akşam,
havaalanında toplama kalabalıkları görünce gaza geldi
ve Gezi Parkı direnişçilerini, hem de onlarca kanal canlı yayındayken;
"Kabataş'ta bir yakınımın gelinini, kucağında bebeğiyle
yerlerde sürüklediler, taciz ettiler" diye suçladı.
Gazeteciler hemen harekete geçtiler, ancak
böyle bir olayın meydana geldiğine ilişkin hiçbir iz yoktu.
Çok geçmedi Star Gazetesinde Elif Çakır,
saldırıya uğradığı iddia edilen Bahçelievler Belediye Başkanının
geliniyle yaptığı röportaj yaptı ve gazete manşetten yayınladı;
İddialar korkunçtu ve dinleyenlerin midesini bulandıracak kadar iğrençti.
Arkadan çekilmiş bir fotoğrafta, yüzü görünmeyen bir kadın anlatıyordu bunları.
Olayın üzerinden iki hafta geçmişti ve ortada ne bir sanık ne de bir kanıt vardı.
Özellikle de Kabataş gibi bir yerde mobese görüntüsünün olmayışı dikkat çekiciydi.
Gazeteci kuşkuculuğuyla araştırdık, soruşturduk.
Belediye Başkanı böyle bir şeyin olmadığını gazeteye söyleyerek,
infial yaratacağı gerekçesiyle yayını durdurmaya çalışmış, başaramamıştı.
Ancak Başbakanın otobüsün üzerinden milyonlara olayı açıklaması,
TBMM Grup konuşmasında iddialarını tekrarlaması,
yakınım dediği ailenin hassasiyetine de saygı göstermeyerek,
halkı provoke edici bir şekilde kullanmaya devam ediyordu.
Ancak olay gerçek değildi, en azından Başbakanın iddia ettiği gibi olmamıştı.
Yurt Gazetesinde manşetten, olayın boyutlarının yalan olduğunu yazdık,
ve böyle bir olay yaşanmışsa mutlaka tanıkları ya da kanıtları olmalı dedik.
Ancak ne mobese kaydı ne de bir tek görgü tanığı vardı, aradan bir ay geçmişti.
Star yazarı Elif Çakır kanıt haftalar sonra, bir kağıt göstererek;
"İşte kanıt" diye kadının yazılı ifadesini gösterebildi,
bir de Star Gazetesinde yine "İşte kanıt" diye
bir mobese direğinin fotoğrafı yer aldı.
Savcılık soruşturması sürüyor diye de kestirip attılar,
oysa savcılıkta ne bir kanıt ne de şüpheli bir kişi ve de bir eşgal vardı.
Ve Elif Çakır sonunda şunu da yazdı;
Ve daha Zehra'nın yaşadıklarını yazdığım ilk günden itibaren,
"Tek bir yerden yönlendirilmiş" gibi MOBESE, MOBESE diye
feveran edenleri, ne benim ne de Zehra'nın
ikna etmek gibi bir zorunluluğumuz olmadığı için..."
Elif Çakır gazeteci olmadığı için ikna etmek zorunda olmadığını sanıyordu,
oysa ikna etmek zorundaydı ama ikna edecek kanıtları yoktu.
Ve işte haberin doğruluğu tartışılırken bu kez
iki popüler kadın gazetecinin kavgası,
neredeyse Kabataş'ı unutturdu.
Efendim Ayşe Arman Zehra ile görüşmek için Elif Çakır'ı aramış,
ancak Elif Çakır Ayşe'yi değil Balçiçek'i seçmiş ve Zehra ile görüştürmüş.
Ayşe buna çok kızmış, neden beni seçmedin diye yazı yazmış,
Balçiçek'i de aramış, üstelik bu telefon konuşmasını kaydetmiş.
Sonra Elif Çakır, Ayşe'ye insan değilsin demiş,
yazacak gazetesi olmayan Balçiçek Elif'in torpiliyle,
Zehra ile görüşmesini Star'a yazmış, üstelik "Ben tatmin oldum" demiş.
Çok karışık bir iş, tartışma haberin doğru olup olmadığı üzerine
bir gazetecilik tartışması değil kesinlikle,
ben görüşecektim, niye sen görüştün kavgası.
Sonunda ne mi olmuş, işte o tam bir komedi ve gazetecilik adına tam bir rezalet;
Ayşe de çok geçmeden bulmuş başörtülü bir taciz mağduru.
Bunun kucağında bebeği yok, elinden tuttuğu dokuz yaşında kızı var.
Vapurdan da inmiyor, Maltepe'de akşam namazını kıldığı camiden çıkıyor,
kızıyla birlikte sahilde balık yemeye giderken saldırya uğruyor.
Üzerinde idrar kokusu da yok ama kafasına tavayla ya da tencereyle vurmuşlar.
HABERİN DOĞRU OLUP OLMADIĞI HİÇ ÖNEMLİ DEĞİL
Ayşe Arman bu kadını nereden buldu, diğerinde aile hassasiyet göstermişti
ve Belediye Başkanının gelini yüzünü bile göstermeden, arkası dönük fotoğraf çektirmişti.
Ayşe o kadına ulaşamadı ama ona inat yüzünü açan,
üstelik manken gibi pozlar da veren başka birini buldu.
O da anlatıyor, ancak haberin doğruluğu sorgulanmıyor,
malı satışının nasıl yapılacağı önemliydi gazetecilik yapmak,
haberin doğruluğun araştırmak hiç önemli değildi.
BİR HABERİM VAR YAZAR MISINIZ?
Haberi araştırmak yerine, sansasyon yaratmak, gündem oluşturmak.
Haberi bir gösteriye çevirmek doğruluğundan çok daha önemli.
Haberi veriyor ardından da gelen tepkilere isyan ediyor,
içinde habercilik değil bu hikayeyi nasıl birkaç gün daha taşırım heyecanı var.
Ve bakalım bu rezillik yarın nasıl sürecek, öteki kadınlardan cevap gelecek mi?
Ayşe yeni atraksiyonlarla hikayeyi yeni mecralara taşıyabilecek mı?
Neresinden baksanız tam bir basın rezaleti, Bir yerinde Başbakan, bir yerinde türbanlı bir yazar, bir yanda hırslı iki popüler kadın, ayrıca birinin yüzü açık diğerinin kapalı iki mağdure.
Olaylara ilişki ne bir kanıt ne de tanık var ama, zaten önemli olan haber değil ki...
sürecek
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder