HALK FAŞİST DAYATMAYA KARŞI
Kolay değildi elbette, 12 Eylül sonrası bastırılmış sivil güçlerin yeniden harekete geçmesi gerekiyordu, peki böylesi baskıcı dönemlerde bu nasıl mümkün olacaktı. İstanbul Gezi Parkı eylemi bu aşamada çok önemliydi ve konuya da buradan girdik; insanları kentine sahip çıkma ekseninden, ülkesine sahip çıkmaya taşıyan etkenler nelerdir?
Açıkça söyleyeyim; halk, toplumsal bir ideoloji olan faşist uygulamalara, dayatmaya karşı çıkıyor. Başbakan, Mussolini gibi düşünüyor. Devleti manevi ve ahlaki bir olgu gibi görüyor. Güçlü ve kuralcı bir devletin milleti yaşattığı düşüncesi ile yasaklar, baskılar uyguluyor. Din olgusunu kullanarak, kişilerin saklı alanlarına inançlarına müdahale ediyor. Duçe için; ‘yanılmaz lider’, ‘yol gösterici’ diyenler benzer deyimlerle Erdoğan’ı yüceltiyorlar.
Gezi Parkı eylemcilerini başlatan gençler ötesinde, sadece İstanbul’da her yaştan insanların önünü açtılar. İstanbul’la da sınırlı kalmadı tepkiler, pek çok kentte insanları sokağa döken olayları deneyimli bir politikacı olarak nasıl açıklarsınız?
Gezi’ye kışla yapmak yerel bir konuydu, belki de yeşil itirazdı. Bütün yurda dağılmasının adını doğru koyalım, gelişen başkaldırı, faşizme karşıdır, başka ayrıntılarla, Gezi Parkı ile açıklanmaya çalışılması yanıltıcıdır. Bu birikmiş baskıya, gidişe yönelen demokratik söylem, eylem, kolektif duruştur. İçinde her kesim var. Demokrasi bilincini paylaşıyorlar. Her yaştan insanlar, hak ve özgürlükleri için Anayasa, yasa ve yargı güvenceleri istiyor. Bunlar milliyetçi söylemler değil, evrensel değerler elde etmek için önemli isteklerdir.
İstanbul’un imarı tartışmasından bu noktaya geldik, belediyecilik ve siyaset olayın gelişmesinde nasıl işlemiştir, örneğin Menderes kentin imarıyla çok ilgiliydi, Erdoğan da İstanbul’la çok ilgili, karşılaştırdığınızda belirgin farklar nelerdir?
İstanbul’da; yerel yönetim, Büyükşehir Belediye Başkanı görev dışıdır. Yönetimi Başbakan ele almıştır. Anayasa’nın yerel yönetimleri düzenleyen 127. maddesi askıdadır. Ortada düzenleyici bir plan olmaksızın, bir kışla yapımı kararını yetkisiz ve görevsiz bir Başbakan vermektedir. İnanılmaz ısrarcıdır bu konuda, üstelik işin maliyeti de bilinmiyor.
Demokrat Parti döneminde Adnan Menderes de İstanbul’un imarıyla yakından ilgilendi, yaşadınız o dönemi, bugünle karşılaştırabilir misiniz?
Menderes; İstanbul’un imarında yol ve meydan yapımlarıyla ilgilenmiştir. Bu nedenle de yargılandı Yassıada Duruşmalarında, Vatan, Millet ve Ordu Caddeleri, Barbaros Bulvarı, Sahil yolu, Maslak ve bazı meydanları açmak zorunda kaldıklarını, bunların hepsinin Prost adında bir şehircilik uzmanının planı çerçevesinde yapıldığını söyledi. Menderes’in tek dokunmadığı meydan Taksim Gezi Parkı’dır. Duruşmalarda ve o tarihlerdeki konuşmalarında Taksim Meydanı’na sahip çıkmıştır.
İstanbul’un imarında önemli rol oynayan Merhum Lütfü Kırdar’ı CHP zihniyetine örnek olarak gösterdi Başbakan Tayyip Erdoğan, kişileri ve zamanları ve olayları tanımıyor, bilmiyor mu, yoksa kasıtlı olarak mı karıştırıyor?
Menderes’in bu çalışmalarına Dr.Lütfü Kırdar’ın katkısı büyüktür. O tarihte Dr. Lütfü Kırdar Demokrat Parti’ye katılmıştı ve son Menderes Kabinesi’nde de Sağlık Bakanı olarak görev almıştı. Şubat 1961 tarihindeki Yassıada duruşmasında, Salim Başol’un ağır sorgulaması sonucunda mahkeme salonunda kalp krizinden öldü.
O anda salonda mıydınız?
İriyarı bir adamdı, gözlerimin önünde tahta parmaklıkları kırarak yere devrildi, öldü. Salim Başol da mahkemeyi tatil etti. Cenazesi 27 Mayıs Darbesine karşı bir gösteriye dönüştü. Din adamları, cenazeye katılanlar tutuklandı. Sevilen bir vali ve belediye başkanıydı. Bugünkü Unkapanı Köprüsü’nü, Atatürk Bulvarı’nı, İnönü Stadı’nı, Maçka Parkı’nı ve pek çok imar uygulamasını yapan sevdiğimiz bir devlet adamı idi bu Kerküklü Türkmen doktoru sevgi ve saygıyla anıyorum. Başbakanın Rahmetli Kırdar’a veryansın etmesini bilgisizliğine veriyorum.
Başbakanın bir çevre eyleminde bile bu kadar öfkelenmesi tuhaf değil mi, ayrıca İstanbul’un valisi, emniyet müdürü dururken Ankara Sincan’da bir miting kürsüsünden saldırı kararı vermesi de görülmüş değil?
Başbakanın özgüveni var özdenetimi yok. Aklına geleni, sonuçlarını hesap etmeden konuşuyor. Bu metod gündem yaratmaz, gündemi karıştırır, olup biten budur. Ülkeyi faşizme yaklaştırmıştır, halk fark etmiş durdurmuştur.
Ülkemizde yaşanması gereken bir dönem kapanıyor. Ulusal bilincin uyanması için, katı hatta korsan bir iktidar yaşamak pek çok devletin siyasi hayatında vardır. Acı ile bitmiştir. Mutlak Milli İrade, milli egemenliğin seçimden ibaret sayılması, güçler birliği uygulaması Başbakan’ın bütün konuşmalarındaki ortak zemini oluşturuyor.
ERDOĞAN SİYASETTE İŞSİZ KALABİLİR
Başbakan her olayın, her projenin, her görüşmenin ekseninde, partisi bunu kabulleniyor, ancak halk neden sessiz kalıyor?
Tek adam yapısı kolaylıkla, hızla aşılamıyor. AKP’nin ve Erdoğan’ın önündeki açmaz, partinin tüzüğündeki üç dönem sınırlamasıdır. Başbakan tek adamlık için Cumhurbaşkanı seçilmeyi planlamıştı. Bu hedef kesinlikle çıkmaza girdi. Bu kural uygulanırsa Erdoğan siyasette işsiz kalabilir. Çünkü partisinin son kongresinde bir kez daha genel başkanlığa aday olmayacağını vaat etmişti. Bu kural Anayasa’ya da aykırıdır. Parlamenterlik, bakanlık deneyim ve donanım gerektirir, AKP birikimlerini yitirir. Parti, bu kuralı bir kez daha düşünmelidir. Biz bir partinin dağılmasını değil demokrasi içine çekilmesini isteriz.
Tek adama söz geçirmek zor mudur, Demirel de güçlü bir liderdi çevresiyle ilişkisi nasıldı?
Demirel, güçlü ve akıllı, demokrat bir liderdir. Zincirbozan’da dört ay tutuklu kaldık. Pozitif düşünen, planlamacı, gerçekçi bir metod ile bütün siyasi yasakları kaldırmayı başardı. Cumhurbaşkanlığı dönemi de Türk demokrasisini ayakta tutmuştur. Gerçek bir cumhuriyetçidir. Atatürk metodolojisini, kavramıştır. Bugünkü iktidarın, kendisinden faydalanmayı düşünmesi; Batı demokrasilerindeki bu uygulamadan yararlanması isabetli olurdu.
Yakın veya uzak gelecekte nasıl bir Türkiye olacak sizce, siyasal istikrar sağlanabilecek mi, demokratikleşebilecek miyiz?
Başbakan Cumhuriyetin laik, uygar, çağdaş duvarını aşamamıştır. Doğuda, batıda yalnız başarısız kaldığı görülüyor. Polisin biber gazı kullanma yoğunluğu, iktidara itibar kaybettirmiştir. AB ilişkiler gerilmiştir. Genç polislerin eğitimi ve gaz kullanımının sınırlandırılması güncel konudur. Her zaman söyledik sokak geçici bir kürsüdür, alışkanlık yaparsa dingin düşünce zedelenir.
“Halk sokağa kolay iner, sokaktan toplamak zordur” dediniz, buna göre diş macunu tüpten boşalmıştır gibi dönüşü zor bir gelişme olarak mı görüyorsunuz olanları? Başbakan daha mı sertleşir, uzlaşma mı arar, erken seçim yerine sonbaharda baskın seçime mi gider, deneyimleriniz bundan neyi anlıyor?
Duran Adam demokrasi için yürümelidir. Halkın sokağa inmesi, baskıcı iktidarın, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve basını susturması sonucudur. Basının televizyonların işlevini engellemesidir. Şimdi sokaklar, tirajları, reytingleri, sivil toplum örgütlerini, sendikaları, görüşlerini paylaştıkları partileri güçlendirmeli, denetlemelidir. Eksik demokrasiyi tamamlamak gerekiyor. Parlamentoyu; kendi üyelerini bile koruyamayan bir yasama organı olmaktan çıkarmak için uğraşan Anayasa forumlarına katılmalarını diliyorum. Kısaca sokaktan örgütlü bir toplum çıkarmalıyız. Polis ile halk arasındaki makası açmayalım.
BU, KOLEKTİF BİR DURUŞTUR…
Gezi Parkı eylemcilerini başlatan gençler ötesinde, sadece İstanbul’da her yaştan insanların önünü açtılar. İstanbul’la da sınırlı kalmadı tepkiler, pek çok kentte insanları sokağa döken olayları deneyimli bir politikacı olarak nasıl açıklarsınız?
Gezi’ye kışla yapmak yerel bir konuydu, belki de yeşil itirazdı. Bütün yurda dağılmasının adını doğru koyalım, gelişen başkaldırı, faşizme karşıdır, başka ayrıntılarla, Gezi Parkı ile açıklanmaya çalışılması yanıltıcıdır. Bu birikmiş baskıya, gidişe yönelen demokratik söylem, eylem, kolektif duruştur. İçinde her kesim var. Demokrasi bilincini paylaşıyorlar. Her yaştan insanlar, hak ve özgürlükleri için Anayasa, yasa ve yargı güvenceleri istiyor. Bunlar milliyetçi söylemler değil, evrensel değerler elde etmek için önemli isteklerdir.
MENDERES, İMARDAN YARGILANDI
İstanbul’un imarı tartışmasından bu noktaya geldik, belediyecilik ve siyaset olayın gelişmesinde nasıl işlemiştir, örneğin Menderes kentin imarıyla çok ilgiliydi, Erdoğan da İstanbul’la çok ilgili, karşılaştırdığınızda belirgin farklar nelerdir?
İstanbul’da; yerel yönetim, Büyükşehir Belediye Başkanı görev dışıdır. Yönetimi Başbakan ele almıştır. Anayasa’nın yerel yönetimleri düzenleyen 127. maddesi askıdadır. Ortada düzenleyici bir plan olmaksızın, bir kışla yapımı kararını yetkisiz ve görevsiz bir Başbakan vermektedir. İnanılmaz ısrarcıdır bu konuda, üstelik işin maliyeti de bilinmiyor.
Demokrat Parti döneminde Adnan Menderes de İstanbul’un imarıyla yakından ilgilendi, yaşadınız o dönemi, bugünle karşılaştırabilir misiniz?
Menderes; İstanbul’un imarında yol ve meydan yapımlarıyla ilgilenmiştir. Bu nedenle de yargılandı Yassıada Duruşmalarında, Vatan, Millet ve Ordu Caddeleri, Barbaros Bulvarı, Sahil yolu, Maslak ve bazı meydanları açmak zorunda kaldıklarını, bunların hepsinin Prost adında bir şehircilik uzmanının planı çerçevesinde yapıldığını söyledi. Menderes’in tek dokunmadığı meydan Taksim Gezi Parkı’dır. Duruşmalarda ve o tarihlerdeki konuşmalarında Taksim Meydanı’na sahip çıkmıştır.
LÜTFÜ KIRDAR’A VERYANSINI BİLGİSİZLİĞİNDEN
İstanbul’un imarında önemli rol oynayan Merhum Lütfü Kırdar’ı CHP zihniyetine örnek olarak gösterdi Başbakan Tayyip Erdoğan, kişileri ve zamanları ve olayları tanımıyor, bilmiyor mu, yoksa kasıtlı olarak mı karıştırıyor?
Menderes’in bu çalışmalarına Dr.Lütfü Kırdar’ın katkısı büyüktür. O tarihte Dr. Lütfü Kırdar Demokrat Parti’ye katılmıştı ve son Menderes Kabinesi’nde de Sağlık Bakanı olarak görev almıştı. Şubat 1961 tarihindeki Yassıada duruşmasında, Salim Başol’un ağır sorgulaması sonucunda mahkeme salonunda kalp krizinden öldü.
O anda salonda mıydınız?
İriyarı bir adamdı, gözlerimin önünde tahta parmaklıkları kırarak yere devrildi, öldü. Salim Başol da mahkemeyi tatil etti. Cenazesi 27 Mayıs Darbesine karşı bir gösteriye dönüştü. Din adamları, cenazeye katılanlar tutuklandı. Sevilen bir vali ve belediye başkanıydı. Bugünkü Unkapanı Köprüsü’nü, Atatürk Bulvarı’nı, İnönü Stadı’nı, Maçka Parkı’nı ve pek çok imar uygulamasını yapan sevdiğimiz bir devlet adamı idi bu Kerküklü Türkmen doktoru sevgi ve saygıyla anıyorum. Başbakanın Rahmetli Kırdar’a veryansın etmesini bilgisizliğine veriyorum.
BAŞBAKANIN ÖZDENETİMİ YOK
Başbakanın bir çevre eyleminde bile bu kadar öfkelenmesi tuhaf değil mi, ayrıca İstanbul’un valisi, emniyet müdürü dururken Ankara Sincan’da bir miting kürsüsünden saldırı kararı vermesi de görülmüş değil?
Başbakanın özgüveni var özdenetimi yok. Aklına geleni, sonuçlarını hesap etmeden konuşuyor. Bu metod gündem yaratmaz, gündemi karıştırır, olup biten budur. Ülkeyi faşizme yaklaştırmıştır, halk fark etmiş durdurmuştur.
Ülkemizde yaşanması gereken bir dönem kapanıyor. Ulusal bilincin uyanması için, katı hatta korsan bir iktidar yaşamak pek çok devletin siyasi hayatında vardır. Acı ile bitmiştir. Mutlak Milli İrade, milli egemenliğin seçimden ibaret sayılması, güçler birliği uygulaması Başbakan’ın bütün konuşmalarındaki ortak zemini oluşturuyor.
ERDOĞAN SİYASETTE İŞSİZ KALABİLİR
Başbakan her olayın, her projenin, her görüşmenin ekseninde, partisi bunu kabulleniyor, ancak halk neden sessiz kalıyor?
Tek adam yapısı kolaylıkla, hızla aşılamıyor. AKP’nin ve Erdoğan’ın önündeki açmaz, partinin tüzüğündeki üç dönem sınırlamasıdır. Başbakan tek adamlık için Cumhurbaşkanı seçilmeyi planlamıştı. Bu hedef kesinlikle çıkmaza girdi. Bu kural uygulanırsa Erdoğan siyasette işsiz kalabilir. Çünkü partisinin son kongresinde bir kez daha genel başkanlığa aday olmayacağını vaat etmişti. Bu kural Anayasa’ya da aykırıdır. Parlamenterlik, bakanlık deneyim ve donanım gerektirir, AKP birikimlerini yitirir. Parti, bu kuralı bir kez daha düşünmelidir. Biz bir partinin dağılmasını değil demokrasi içine çekilmesini isteriz.
Tek adama söz geçirmek zor mudur, Demirel de güçlü bir liderdi çevresiyle ilişkisi nasıldı?
Demirel, güçlü ve akıllı, demokrat bir liderdir. Zincirbozan’da dört ay tutuklu kaldık. Pozitif düşünen, planlamacı, gerçekçi bir metod ile bütün siyasi yasakları kaldırmayı başardı. Cumhurbaşkanlığı dönemi de Türk demokrasisini ayakta tutmuştur. Gerçek bir cumhuriyetçidir. Atatürk metodolojisini, kavramıştır. Bugünkü iktidarın, kendisinden faydalanmayı düşünmesi; Batı demokrasilerindeki bu uygulamadan yararlanması isabetli olurdu.
BİBER GAZI İKTİDARA İTİBAR KAYBETTİRDİ
Yakın veya uzak gelecekte nasıl bir Türkiye olacak sizce, siyasal istikrar sağlanabilecek mi, demokratikleşebilecek miyiz?
Başbakan Cumhuriyetin laik, uygar, çağdaş duvarını aşamamıştır. Doğuda, batıda yalnız başarısız kaldığı görülüyor. Polisin biber gazı kullanma yoğunluğu, iktidara itibar kaybettirmiştir. AB ilişkiler gerilmiştir. Genç polislerin eğitimi ve gaz kullanımının sınırlandırılması güncel konudur. Her zaman söyledik sokak geçici bir kürsüdür, alışkanlık yaparsa dingin düşünce zedelenir.
HALKI SOKAKTAN TOPLAMAK ZORDUR
“Halk sokağa kolay iner, sokaktan toplamak zordur” dediniz, buna göre diş macunu tüpten boşalmıştır gibi dönüşü zor bir gelişme olarak mı görüyorsunuz olanları? Başbakan daha mı sertleşir, uzlaşma mı arar, erken seçim yerine sonbaharda baskın seçime mi gider, deneyimleriniz bundan neyi anlıyor?
Duran Adam demokrasi için yürümelidir. Halkın sokağa inmesi, baskıcı iktidarın, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve basını susturması sonucudur. Basının televizyonların işlevini engellemesidir. Şimdi sokaklar, tirajları, reytingleri, sivil toplum örgütlerini, sendikaları, görüşlerini paylaştıkları partileri güçlendirmeli, denetlemelidir. Eksik demokrasiyi tamamlamak gerekiyor. Parlamentoyu; kendi üyelerini bile koruyamayan bir yasama organı olmaktan çıkarmak için uğraşan Anayasa forumlarına katılmalarını diliyorum. Kısaca sokaktan örgütlü bir toplum çıkarmalıyız. Polis ile halk arasındaki makası açmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder