sokaktaki adam derdi onlara.
Sokaktaki adam; çevresinde olup bitenlere ilgisiz,
duygusuz ve umarsız kalabalıklardı çoğu zaman.
80 Darbesi sonrasında depolitize olmuş, seçimden seçime oyunu kullanan,
geçim derdini düşünen, televizyon dizilerini izlerken
yaşamın gerçeklerinden tümüyle uzaklaşıp gitmişlerdi sanki.
80 Sonrası Türk basını kadim mekanı Babıali'yi terkedip gitti.
Kentin uzağındaki plazalara taşındılar taşınmasına ancak,
kentin gerçeklerinden, kent yaşamından da uzaklaştılar.
Modern yapılar, teknoloji harikası baskı makinaları aldılar.
Ancak babadan kalma eski model makinalarla
bastıkları gazete sayısına bir daha hiç ulaşamadılar.
Gazete patronları sadece gazetecilik yaparlardı, o patronlar gitti,
yerlerine bankacılıktan, otomototive, enerjiden, tekstile
başka başka işleri olan yeni patronlar geldi.
Eski patronların siyasi iktidarlarla ilişkileri,
kağıt ve mürekkebe uygulanan sübvansiyon pazarlığından öteye geçmezdi.
Oysa yeni patronlar çok farklıydı, siyasi iktidarların,
bankacılıktan enerjiye, tekstil sektöründen kamu ihalelerine ilişkin
alacakları her karar gazete ve televizyon patronlarını yakından ilgilendiriyordu.
Siyasi iktidarın alacağı ekonomik kararlar, gazete ve televizyon patronlarına,
bir anda Yüz Milyonlarca Dolar kazandırabiliyor ya da kaybettiriyordu.
Yeni durum basın patronlarını ister istemez, siyasetin içine çekiyordu.
Hükümetlerin kurulmasında veya yıkılmasında basın patronları
ve onlar adına gazetelerin yöneticileri de önemli roller üstleniyorlardı.
Generallerle ilişkiler ne olur ne olmaz ihtimalina karşı her zaman iyi tutuluyor,
emekli generaller basın kuruluşlarında yönetim kurulu üyesi oluyorlardı.
Basında sendikal yaşam ortadan kaldırılıyor, teksirle çoğaltılmış istifa dilekçeleriye
basında sendike tarihe gömülüyor, imzalamayanlar kovuluyordu.
Basın patronlarının gücünü gören diğer iş adamları da
çareyi bir an önce bir gazete ya da televizyon kurmakta görüyorlardı.
Her ne kadar sonradan, "Dolduruşa geldik" ya da "Yatacak yerimiz yok" deseler de,
o günlerde elde ettikleri gücün tadını çıkartıyor, keyfini yaşıyorlardı.
Gün oluyor devran dönüyor Türk basınının hiç de hazzetmediği
bir siyasi parti seçimi kazanarak ülke yönetimine geliyordu.
O partinin, çeşitli siyasi manevralarla seçilme hakkını elde eden
dindar ve kindar bir lideri vardı ve çok geçmeden
emaneti devralıp Başbakan oluyordu o lider.
Basında artık hiç bir şey eskisi gibi olmuyor, yeni Başbakan RTE
basın patronlarıyla hesaplaşmaya kararlıydı, tek tek hesap soruyordu.
İlkin, seçimlerde karşısına çıkan ve % 7.5 oy alarak tehdit oluşturan
Uzan Ailesinin şirketlerine savaş açıyor ve ellerinde ne varsa tümüne el koyuyordu.
Uzanlara ait Star Gazetesi iktidar yanlısı iş adamlarınca alınırken,
Star televizyonu da Doğan Grubunun oluyordu.
Kendi medyasını oluşturmada kararlıydı RTE,
çünkü seçimden önce kendisine güvenmeyenlere, şimdi o güvenmiyordu.
RTE'nin 11 yıllık iktidarında pek çok gazete ve televizyon el değiştirirken,
bir o kadar da yeni gazete ve televizyon kuruluyordu.
RTE, güvenebileceği ve kontrol edebileceği bir basın oluşturmaya başlıyordu.
Muhalif basına da patronların diğer alanlardaki işleri ve basın kuruluşları
üzerinden ağır bir baskı uyguluyordu.
Yandaş basına televizyon ve gazete almak için devlet bankalarından
Yüz Milyonlarda Dolarlık ballı krediler sağlanırken,
muhalif gazetelere de Milyar Dolarlık vergi cezaları kesiliyordu.
Büyük kamu ihalelerinde, her seferinde
bir ya da birkaç gazete patronu görülüyordu artık.
Gazete patronları ve gazeteciler üzerinde siyasi iktidarın baskısı ağırlaşıyor,
kimi patronlar neden gazete aldıklarını "Başbakan istedi" aldım diye açıklıyorlardı.
Siyasi iktidar, basını ele geçirirken beğenmediği köşe yazarlarını işten attırıyor,
ekranlarda kendisine soru soracak gazetecileri bile kendisi seçiyor,
İstemediği gazetecilerin Başbakanlık akreditasyonlarını yapmıyor,
Başbakan uçağına alacağı gazetecileri, yöneticilerine dahi sormadan,
Kendisi özel olarak davet ediyordu.
İşte bu dönemde gazetecilikten çok patronlarıyla,
Başbakan arasındaki ilişkiyi düzenleyen gazeteciler öne çıkıyorlardı.
Bugün; Basın taksim olaylarını neden yazmıyor,
televizyonlar neden olup biteni gizliyor diye sorarken,
geçmişten bugüne 12 Eyl;ül sonrası basına bir göz atmak gerekiyordu.
Yazdıklarımızı özetine gelince, işte bu süreçte basının gücünü kıran gelişmeler;
Basında değişen sermaye yapısı ve
basın patronlarının devlet ihalelerinde sıkça görülmeleri.
Sağlıklı bir sendikal yaşamın ortadan kalkması,
basın çalışanlarının iş güvencelerinin olmaması.
Siyasi iktidarın, sevmediği yazarlar işten attırmasının ötesinde,
yakın gördüğü iş adamlarına gazete ve televizyon aldırması,
bu alımlara kredi sağlanmasında kamu bankalarını devreye sokması.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder